Tırnak Ucu Yarası

Ben iyi tanırım o karanlık suları

Kaç defa yıkamışlığım var, beyazları

Bir zalimin avuçiçlerinde yazılı

Rengarenk taşlarına takılan tırnağımda hala yarası.

Söküp atmadım,

Gülsem de şimdi

Sanma kapandı

Bil ki

Unutmadım.

metallica konseri ya da gümbürtüye gitmek

“Olma ihtimali bile yüreklere dehşet saçan konserdir..” diye yazmış bir arkadaş forumların birinde.
Bizim grafiker de öyle düşünüyor. Annesinden yüz YTL çarpmış konser biletini alabilmek için. Dedim “Yapma etme yazıktık parana” Canın gürültü istiyorsa o kolay, yok illa ki metal diyorsan mutfaktan
kap kacak ayarlarız, tangırdatırız, kesmedi, sanayiye gidersin mesela. Kaportacı Hamdi usta var, söyle sana gürültünün alasını çıkartır.” Vazgeçiremedim, bağıra bağıra gitti o para...
Üçüncü defa geliyorlarmış Türkiye’ye. Çocuklarına anlatacağı bi şeyler olsunmuş. Ne anlatacak; “Evladım, sene ikibinsekiz , metallice 3. defa Türkiye’ye geliyor, tarihi bir olay yani, gittik izlemeye, bi gürültü bi gürültü sormayın, mest olduk”
Yeni nesil bir acayip diyeceğim ama geçmişte çok daha fazla insan gelmiş bu konserlere, diyemiyorum.
Böyle bir konsere gitmek bana fazlasıyla manasız geliyor. Üzerine para verilse gitmeyeceğim konsere insanlar 250 dolar verip gidebiliyor.
Üstelik bu şeyin popüler kültürün bir ürünü olduğunu söyleyen o kadar çok insan var ki… Hani diyeceğim, aykırı bir şeydir, farklıdır falan ama değil. (bakınız anlamaya da çalışıyorum)
“Abi sen şimdi Ferdi Tayfur konseri olsa gitmez miydi?” dedi. “Yok“ dedim ”10 sene önce dinlerdim, kasetlerinin serisini yapmıştım, hayranıydık falan ama yine de de bir konser için bu kadar para vermem.”
Vermem,
Verilmez yani.
Yerine daha güzel şeyler yapılabilir.
Gürültüsüzünden...

Tavır

Ne demeli şimdi bu tavrına?
Dünü sildin, birşey komadın yarına.
Saklanıp bir cümlenin ardına
Koca bir sayfayı yok ettin.

Kolay giden kolay mı gelir sandın?
Doğruları yıkıp bir yanlışa yaslandın.
İyiydin, hastın, koçtun, aslandın.
Ne oldu da çakalda çark ettin?

Yanlışı Görmek Ama Doğruyu Kaçırmak

Türk filmlerinin vazgeçilmez sahnesidir:
Kadın erkeği başka bir kadınla görür, zaman, mekan şartlar vs her şey erkeğin aleyhinedir, öyle görünen şey her ne kadar öyle olmasa da, kadın erkeği yanlış anlar, ve koşarak ve üstüne ağlayarak orayı terk eder. Erkek bir dakika açıklayabilirim; dese de buna fırsat vermez, bir anda tüm geçmişiyle beraber erkeği hayatından çıkarmaya karar verir. Filmin sonuna kadar erkek kadına derdini anlatmak için yırtınır, kadın da anlamamak için elinden geleni yapar. Ve filmin son sahnesinde kadınla erkek bir deniz kenarında ağır çekimde birbirlerine doğru koşarlar. Biz de bütün bir filmi bunların barışması için dua ederek geçirmiş oluruz. Barışırlar film biter. Zira geçmişteki iyi hatıraların, konuşmaların, yaşananların, güzel sözlerin mutlu mesut günlerin bir cazibesi yoktur.Kimse iki aşığın el ele kol kola çayırlarda sekmesine, yuvarlanmasına, mum ışığı altında romantik romantik birbirlerinin gözlerine bakarak yemek yemelerine, güvercinlere yem atmalarına, ya da dizine başını koyan sevgilisinin kafasındaki bitleri temizlemesine para vermez.Gerçek hayatta da bu böyledir. Bir dostunuz sizi yanlış anladığında onun için tek cazibe merkezi kendi yanlış anlamasıdır. Geçmişte sizin hakkınızdaki düşünceleri, değeriniz insanlığınız ya da iyi olan her şey, mavi çöp poşetine konup kapı dışına bırakılır. Artık beyni sizin hakkınızda bin çeşit kötü senaryo üretir ve mutlaka bunlardan birine inanırlar. Hangisine inandıklarının da bir önemi yoktur.Çünkü genelde iyilik her insanda olması gereken bir meziyet sıradan bir davranış kalıbı gibi karşılandığı için sizin geçmişte “onun gözünde” iyi olmanızın pek de bir önemi yoktur. Onu cezbeden sizin son yaptığınız şeydir. Beyin bunu gördükten sonra geçmişi resetler. Artık bütün düşünce kalıpları sizin son davranışınızın üzerine yoğunlaşır. Çünkü siz artık sıradan değilsinizdir. Bir hata yapmışsınızdır ve geçmişteki “iyi ve makul” şey çoktan unutulmuş, yerine “koynunda beslenen yılan” gösterime girmiştir. Filmin sonunda ya yılanın başı ezilecek ya da yanlış anlama düzelecek ki film bitecek. Her iki durumda da iyi ve makul olana kimse yatırım yapmayacak.Siz dört yanlışın bir doğruyu götürdüğünü düşünüyorsanız yanılıyorsunuz – o sadece sınavlarda olur- gerçek hayatta bir tek yanlış ya da yanlış anlama –bile- bütün doğruları vidanjör gibi emer, dozer gibi kürür atar.Ve bu durumun da iç dünyadaki rahatlaması, bahanesi de her zaman aynı klişedir “Onu yanlış tanımışım”. Ve bu kocaman bir yalandır. Evet insanlar bazen kendilerini saklayabilirler ama genel olarak bir çok doğrusunu gördüğünüz, bunun için onu sevdiğiniz, konuştuğunuz ve arkadaşlığınızı da belli bir süre sürdürdüğünüz birisi için, bir davranışıyla “onu yanlış tanımışım” moduna geçiyorsanız, ya bir çocuk kadar safsınız ya da sadece kendinizi kandırıyorsunuzdur.Zira iyilikle kötülük yan yana durmaz. Siz çok iyiyseniz kötü birisiyle arkadaş olmanız taviz vermediğiniz sürece mümkün değildir.Kaldı ki insanlar ne tam iyidir ne de tam kötüdür.Çok iyi bir insanın bile bir zaafı, bir zayıf tarafı vardır. Ki –kusursuz dost arayan, yalnızlıkla dost olur.

Fenerbahçe

Şimdi buradaya ne yazsam bu sevinci anlatamam.
Galatasaraylılar Chelsea'yi uğurlasınlar atık.
Fenerbahçe marşıyla...