Görücü Usulüne Neden Sıcak Bakıyorum?


Bundan üç yıl önce bizim görücü meclisinin yoğun baskılarıyla gorucuusulu.com'a üye olmuş ve ilk deneyimden sonra üyeliğimi süresiz askıya almıştım.  (Bkz. "Görücü" başlıklı  yazım.) Zaten o günden sonra evdeki görücü meclisi de kendini feshetmiş ve "ne halin varsa gör" notası çekmişlerdi.
Bu uzun üç yıl, evlililiğe giden bütün yolları araştırmakla geçti. "Doğru aday" aramaktan heder olayazdığım bu süreçte seneçenekler arasına koymadığımız tek şık "evlilik proğramlarıdır." Ki orada aramaktansa bekar kalmak daha şirin gelir gözüme.  Sonuç olarak çemberi tamamladığımda 3 yıl önce başladığım yere geri döndüm.  Tamam, ben evlilik konusunda aşırı seçici, fazlasıyla titiz olabilirim ama yine de bir emek vardı ve başarısız olduk.
Evet, tecrübe denen en bilimsel veriler der ki; en iyi yol, bildiğiniz yoldur. Yani görücü usulü.
Yeni bir mesajınız var "Üyeliğiniz tekrar aktif hale gelmiştir. Nabeeer?"
Zihindeki önyargıları temize çekmek için, son söyleyeceğim şeyi en başta söyleyeyim; evleneceğiniz insanda evlenilmeye değer şeyler arıyorsanız şu zamanda evlenecek kız bulmak primetimeda izlenebilecek adam gibi bir proğram bulmaktan daha zor. Biraz aptalsanız zaplamaktan yorulduğunuz bir anda saçma sapan bir proğrama takılıp kalıverirsiniz de asıl seyretmeniz gerekeni bulduğunuzda artık gördüğünüz sadece jeneriktir.  "O kız mı, geçmiş olsun, haftaya evleniyor bu da sana kapak pardon düğün davetiyesi"
İşi ehline yani çevrenize bırakmak ve onların seçimlerine güvenmek daha mantıklı.
Bir de şuna açıklık getirmek gerekir sevgili meraklı okur: " Eski usul görücü yerini daha modern bir sürece bıraktı. İlk aşama "kızı görme, kızın da sizi görmesi"  ile tatlı arasındaki süreci uzun tuttuğunuz müttetce sorun yok. Zira iletişim denen şey kız ve muhtemelen erkek kardeşi ya da ablası olmadı annesiyle birlikte muhallebicide yapılan görüşmeleri tarihin tozlu raflarına kaldırdı. Bu yüzden de uzun uzun telefonda ya da nette konuşabilir ve o kişiyi tanıyabilirsiniz.  Bu yönteme eskiler "görüşçülük" diyorlarmış. Tenhada felan buluşmadıktan sonra aileler buna da sıcak bakarlarmış eski İstabul muhitlerinde. (Ben de ne araştırma yapmışım kardeşim öyle, kendi hırsımdan korksam mı acaba?)
Burada genel kanı "iyi bir işiniz varsa o sizi bulur", hatasıdır -ki bu, seçimi karşı tarafa bırakmak demektir aynı zamanda- onun da riskleri bi hayli fazladır.
Gelelim görücü dışı alternatiflere;
Eski Okul Arkadaşları: Siz hayatımı düzene koyayım diyene kadar bir çoğu okul biter bitmez zengin ya da iyi bir işi olan bir koca adayını kafalayıp evlenmişlerdir bile. Elde kalanlar ya çirkindir, ya da birini beğenmeyecek kadar burnu havada tiplerdir.
İş Arkadaşları:  Evelencek bir iş arkadaşı bulmak biraz şanslıysanız mümkün, evliliğe giden yolda  tökezlemeden devam etmek fazla şanslıysanız mümkün, evlenmek ballıysanız mümkün. Ki herkes  ballı olmuyor.
Sosyal Medya: Bu biraz riskli bir durum, Facebook'da face'inin bookunun çıktığı bilinen bir gerçek artık.  Kimin "ne ayak" olduğunu çözmek çok zor.  Orası eski arkadaşları bulma yeri gibi, tamamen kaygan bir zemin zaten. Onun yerine sürücü kursu, dil kursu hatta eş dost düğününde kısmet aramak daha sağlam temelli olurdu.  Twitter kafa uyuyumu açısından iyi fırsatlar sunuyor, aynı zamanda atılan tivitlerden kişiyi tanıma fırsatınız var. Fakat yine de bu kadar sosyal bir aday kafalarda sou işareti bırakmıyor değil. hadi diyelim "o kişiyi buldunuz" sonrasını toparlamak, devam ettirebilmek zor: "ona niye yazdın, onu niye ekledin, bununla neden konuştun, şu sana niye cevap yazdı" gibi ağır bir sınavdan geçmeniz gerekir ki, ben henüz bu sınavı geçeni görmedim.
Ve son seçenek, ilk görüşte aşk: Bir defa köşeleri dönerken yere ya da havaya bakmanız gerekiyor, sıklıkla kütüphanelere uğramak ve mümkünse elinde taşıyamayacağın kadar fazla kitapla yalpalayarak yürümek, yeşil ışık yanmadan yola çıkmak -bu çok risklidir tavsiye edilmez, filmlere aldanmayın-, alışveriş merkezlerinde sepetleri karıştırmak gibi seçenekleri olan ama bana sorarsanız bin yıl geçse de bunun olmama ihtimali Natalie Portman'ın size evlenme teklif etme ihtimalinden daha düşük bir atraksiyon.
Harcadığınız emek, zaman, para vs düşünüldüğünde görücü dışındaki ihtimaller insana pek de cazip gelmiyor sonuç olarak
Artık eskisi gibi katı görücü kuralları da yok. Biraz kendinizden eminseniz istemediğiniz kimseyle evlendiremezler sizi. Hadi diyelim gördün, beğenmeme seçeneği diye birşey var ki artık aileler bunu anlayışla karşılayabiliyor.
İşte başta söylediğim tanışma aşaması var; tatlı, nişan dönemleri. Nişan atmak bile biraz abes kaçsa da iyi bir nedeniniz varsa çok fazla da sıkıntı olmaz sanırım.  Zaten böyle şeyler görücü dışı alternatiflerde yapılan nişanlarda felan da olan birşey. Benim önerim 4-5 aylık bir tanışma evresi geçirmek.
Gelelim son olarak istatisliklere görücü usulü hala yüzde 60 gibi diğer evlilik türlerine yüzde 20 lik bir fark atmakta: Yani görücü usulüyle evliliklerde boşanmalar daha az.
Erich From "Sevme Sanatı" adlı kitabında der ki " Görücü usulü evlilik sevgiyi yaratma şansının daha fazla olduğu evllilik şeklidir."  Konuyu böyle batılı, modern bir teze de bağladık.   Sorun olursa suçu Eric froma atabiliriz. İçimiz rahat.

Sonuç olarak kendi adıma "Görücü" kurumuna sıcak bakıyorum.

Başörtülülerin Sosyal Medyayla İmtihanı


Daha şunun şurasında 10-15 yıl öncesine kadar fotoğrafı kişinin özeli sayılırdı, özellikle bayanlar için. Mesela toplu resimlere her bayan girmez –çekilenleri kenardan izler- , ya da herkese fotoğraf çektirilmez, üniversite yıllıklarına girmez, girerse de fotoğraf verilmezdi.  Özellikle kapalı bayanların bu konuda daha hassas olduğunu söylemem bile laf kalabalığına girer.
Dijital fotoğraf makineleri ve fotoğraf çekebilen cep telefonlarından sonra haliyle çekilen onca resim albümlere sığmaz oldu. Her insanın içerisinde var olan, teşhircilik,  daha masum tabirle gösteriş merakı, daha alengirli tabirle popüler olma hevesi, teknolojinin de yardımıyla hortlayıverdi. İşte o, nereye koyacağımızı bilemediğimiz fotoğrafları koymak için Facebook bulunmaz bir fırsattı birçoğumuz için.  Zira beğenme ve yorum yapılabilme özelliği sayesinde Facebook insanların içindeki zapt edilemez egoları birer birer ortaya çıkardı.
Çirkin, şişman, kısa boylu, kel, fodul, şaşı olmanızın bir önemi yoktu. Zira photoshop diye bir icat vardı ki  Blair Cadısını bile birkaç küçük rütuşla Angelina Jolie’yim diye size yutturabilirdi. (Saçları düzelt, dudakları kalınlaştır, bi de kucağına Afrikalı bir çocuk montajla tamamdır.)
Facebook ve fotoğraf denildiğinde akla ilk gelen varlıklar “Emolar” olmalı. “ Var mıydı lan böyle bir renk ”diye gökkuşağını bile hayrete düşürecek envai çeşit saç rengi, elektrik çarmış gibi duran saç şekli; yamulmuş, büzüştürülmüş dudaklar,  pazardan yağmalanmış ve muhtemelen karanlıkta bakılmadan giyilmiş, uyum kelimesini hafızadan silecek kadar uyumsuz kıyafetleriyle aynanın karşısında endamını, olmadı ellerini, o da olmadı ayakkabılarını çeken Emolar sürecin kırılma noktasıdır. Zira bu kadar berbat bir resmi herkesin görebileceği bir yere koyup sonra da  gelen yorumlara "üff snne be salak, "resim değil fotoğraf" gibi gayet bilimsel ergen özgüvenlilik halleri diğerlerini de bu konuda oldukça cesaretlendirmiş olmalı. Sonrası “Facebook’ta fotoğrafı olmayanı dövüyorlar” durumuna kadar uzanan, kaçırılmış ipin ucudur: “Zaman, mekan, hal ahval ve durum fark etmeksizin şuursuzca depolanan fotoğraflar.”
Fakat bu sürecin içerisinde kapalı kızlarımızın durumu biraz kafa karıştırır niteliktedir. Onların da bu gösteriş merakına dahil olmaları nerden bakarsanız bakın başlarına taktıkları örtüyle derin tezatlar içermekte. Zira örtünmek, kendini gizlemek, teşhirden uzak durmak kaygısı ve tabi bunun temellerini oluşturan inancı gereği örtünen kızların kendini bu kadar ortaya atması ne kadar doğru?
Kişinin kendi tercihi, kim karışabilir ki” savunması da durumu kurtarmaya yetmiyor maalesef…  Başörtüsü, onu takan kişinin ait olduğu inancı gösteren bir kıyafettir nihayetinde.  Yani başörtüsünü taktığınızda sadece kendinizden sorumlu değilsiniz, inandığınız dini de temsil ediyorsunuz. Yaptığınız bir hata sadece sizin kendi hatanız olmuyor. Sizin gibi milyonlarca Müslüman’ı da lekelemiş oluyorsunuz.
Hadi diyelim ki resim koydunuz, ya peki o cıvıklık abidesi gibi duran, şımarık tavırlar, emovari dudak bükmeler, her tür bakıştan birer adet konmuş ve hafta bir değiştirilen pozlar felan filan, uzar yani, nedir?
Tabi Durum sadece fotoğraftan ibaret değil. İşte Twitter’da yaptığı her haltı paylaşan insanlar var, ki maalesef bunların içinde de kapalı kızlarımızdan ziyadesiyle örnek görmek mümkün. Tamam, geri planda olsunlar, inzivaya çekilsinler falan da demiyoruz da her şeye de zıplanılmaz ki. O zaman farkın nerde bana onu bir söyler misin?
Ayet, Hadis paylaş, Mevlanadan Şemsten Yunus Emre’den sözler yolla, dini mesaj kaygısı taşıyan tivit at sonra da çık I'm at o AVM senin I'm at bu sahil benim I'm at o cadde şakirt kardeşimin I'm at bu sokalar da gariban Müslüman kız kardeşim olsun yaz. Yazık.
Hadise öyle bir vahim uçuruma doğru kaymakta ki, benim bu yazıyı yazıyor olmam bile duyarlı bir Müslüman’ı utandırır mı diye düşünmekteyim. Varın gerisini siz düşünün.

İktidarın İsimsiz Vekilleri Ne İş Yapar?


 TRT3’te bütçe görüşmeleri var. Vekilin konuşmasından anladığım kadarıyla –ki aslında çok da emin değilim- Meteoroloji bütçesi.
Şahsı adına söz alan vekilin 5 dakikası var. 4. dakika sonunda mikrofon kapanıyor, sonra kendin söyle kendin işit durumu devreye giriyor ki tam bir ateşten frak. Sürenin azaldığına dair mikrofonun üzerinde lipidik lipidik diye yanıp sönen ışıkları fark etmediysen konuşmanın ortasında öylece kalıyorsun –çok pis bir durum-. Cümlenin öznesini tümlecini söylemişsin, yüklemde ağzın öylece açık kalmış. Sussan içine oturacak, konuşmaya devam etsen sessiz film, daha da rezil olacaksın. İnsan utancından sonraki altı ay içinde bırak söz almayı oylamada el bile kaldıramaz, seçim bölgesine 2 yıl uğrayamaz.
Zira şahsı adına söz alan milletvekillerinin çoğu partisinde bir bakanlık bi  grup başkanlığı olmadı kıytırık bir komisyon başkanlığı dahi alamamış vekiller. Bu yüzden konuşmasını da aslında kimse dikkate almıyor. Hatta 5 dakika mola geldi diye ufaktan şekerleme yapanlar, önündeki kağıda cin ali çizenler, maillerini okuyanlar, hakkında atılmış tivitlere bakanlar –#sakaciegemen-,  ihtiyaç molasına çıkanlar ya da bi sigara tüttürüp gelenler için bulunmaz fırsat oluyor bu konuşmalar. Bu yüzden o ortamda yapılan bir hata sizin bir dahaki seçimde seçilememenize kadar gidebilecek felaketler zincirinin ilk halkasını oluşturmaya aday bir sürecin ilk adımı oluyor.
İşte, şahsı adına konuşma yapan vekillerden birisi söz alıyor, AK Parti Batman milletvekiliydi yanılmıyorsam.  Konuşmanın ilk dakikası uzun bir hitap; “başkan vekili, bakanlar, milletvekilleri, basın, ekranı başında -benim gibi- onu izleme talihsizliğine denk gelmişler falan filan. Bir ara mikrofonunu düzelten meclis görevlisine bakıyor. Adını hatırlasa onu da aradan çıkaracak.
2. dakika meteorolojinin tanımı ve etkileri konulu kısa bir ders niteliğinde geçiyor. 3. Dakikada bütçe diyor. "Evet" diyorum "sonunda konuya dahil oldu galiba", ama hayır sevgili vekil bütçenin bildiğiniz iktisadi tanımını yapıyor önündeki kağıttan. “Olsun” diyorum içimdeki Polyanna’ya göz kırparak, “belki de bu zamana kadar tanımlayan olmamıştır”. Bu tanım ve bütçenin anlam ve önemiyle 4. Dakikaya giriyoruz, sonra iktidarın iktisadi başarılarını öven 1 dakika daha var önümüzde, bir saate bedel bir zaman dilimi geliyor bana. Sonra “o yanıp sönen ikaz ışığı mı?" diye soruyorum yanımdakine. İşte tam da o sırada tüm sesler kesiliyor, bir huzur bir ferahlık bir sükunet. Allahım yaşamak ne güzel!  
Sonuç olarak biz bu konuşmada bütçeye yapılmış bir katkı bir öneri ya da ne bileyim imkânsız ama bir eleştiri göremiyoruz.
Ben hala düşünmekteyim Batmanlılar bu adama niye oy verdi?