Sanat Camiasının Şehitlerle imtihanı: Nora Ephron Örneği...


Sanat camiasının jargonuyla konuşmak gerekirse; bizi biz yapan değerler farkındalıklarımızın toplamından başka bir şey değildir aslında.  Aşağıda okuyacağınız şeyler işte sırf bu yüzden sadece bir uyandırma, ülke gerçeklerine kıçını dönüp yatan sanatçı/şarkıcı, yazar/çizer, ve bilimum entelektüel/elit  güruhu ayak uçlarıyla dürtme girişiminden öteye bir şey değildir. Bir linç girişimi hiç değildir. Lafı kıçından anlamayın diye en başta söylemiş olalım…

Terör eylemlerinin tırmandığı bir haftanın sonunda 4 şehit verdiğimiz bir günde Amerikalı film yönetmeni, senarist ve yazar Nora Ephron da göçüp gitti bu dünyadan.
Sanat ve medya dünyasının 09 uçlu kalemleri “Şu gökkubbede ne hoş bir seda idin sen Seda Sayan pardon Nora” tarzı yazılar ve tivitler döşediler Nora Ephron’un ardından. “Bunda ne var, çok normal şeyler bunlar azizim?” diyeceksiniz. Ki size canı gönülden katılıyorum hacım.
Yapsınlar tabi, onlar öldüklerinde de birileri onlar için ‘badem gözlü’ diyecektir mutlaka. Da bu kör güruh şehit haberlerinden sonra kınalı kuzular için neden birkaç kelam etmediler, şehitlerimize rahmet yakınlarına metanet dilemediler, onu merak etmekteyim affınıza sığınarak.
Sonra şunu da merak etmekteyim; terörü lanetleyen bir iki yazı, tivit çiziktirmediler mesela?
Mesela işte neden bu vatan için seve seve canını veren insanları Nora Ephron kadar yazılarıyla omuzlarına alıp taşımadılar birkaç adım? Arkalarından 1 Fatiha 3 ihlas okumadılar. “Onlar biz konforlu yataklarımızda uyurken bizim için dağlarda şehit düşen kahramanlardı” cümlesini kuramadılar?
Nora Ephron sanat camiası için, mühimdir, göz ardı edilemezdir, anılası kişiliktir eyvallah da, o 20 yaşındaki delikanlılar sizin ekmeğini yediğiniz ülkenin bekçileridir, unuttunuz mu?
Verginizi ödüyor olmanız onlara borcunuzun olmadığı anlamına gelmiyor. Zira sizin paralarınız o canların diyeti değil.
Bu kadar rahat olmanızın altındaki sebepleri fena halde merak etmekteyim sevgili post modern elitler ve elitcikler.

Hani şu kürtaj meselesinde benim bedenim diyenler gencecik insanların bedenine sıkılan kurşunları hızlı olduğu için mi göremediler acaba. Çığırtkanlık konusunda maharetinizi terör konusunda da göstermiş olsaydınız bu ülkenin terör diye bir sorunu olur muydu acaba?
Terör her ne kadar hükümetlerin sorunu olsa da siz yani bu ülkede ağzından çıkan her sözün öyle ya da böyle haber olduğu kişiler, laf olsun diye değil de çözüm olsun diye bir şeyler söyleseniz ya. Şehitlere Nora kadar sahip çıksanız ya…
Size ekmek veren ülkenin evlatlarına göstermelik de olsa bir teşekkür ediverseniz mesela.
İncileriniz mi dökülürdü acaba…

Uçağımızı Ruslar mı düşürdü?



Türkiye’ye ait  RF-4E tipi keşif uçağının Akdeniz’de düşürülmesi sonrası ilk haberler uçağımızın Suriye tarafından düşürdüğünü şeklindeydi. Oysa Suriye 8 saat boyunca resmi olarak “Evet, ben düşürdüm” dememişti.

Aslında o bölgede (Lazkiye açıkları,) bir uçak düşmüşse bu ya arızadan düşmüş olmalıydı ya da Suriye düşürmeliydi. Zira bir hava sahası ihlali varsa bu Suriye’nin hava sahası olabilirdi sadece. Kaldı ki Suriye bir iç savaşla cebelleşiyordu ve reflekslerini kontrol edememiş olabilirdi pekala.  Hoş, sebep aramaya ne gerek vardı basbayağı Suriye düşürmüştü, aksini söylemek körlük olurdu.

Uçağın düşmesinen itibaren garip şeyler olmaya başladı. 24 saat boyunca tek bilinen şey “Suriye uçağımızı düşürdü” cümlesinden ibaretti. “Uçak orda ne arıyordu, ne yaşanmıştı, sınır ihlali var mıydı, pilotların akıbeti neydi?” gibi sorular henüz cevaplanmamıştı.

Sonrası gelişmeler ve hükümetin aşırı soğukkanlı halleri de akıllara başka soruları getiriyordu. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı açıklamalar da gösteriyor ki –her ne kadar kendisi Suriye vurdu dese de- Suriye’nin uçağımızı vurması için bir sebep yoktu.  Sınır ihlali olmadığı halde sınır ihlali var demelerine rağmen “Acil kanal yayını, uyarı, inmeye zorlama, olmadı uyarı ateşi” gibi prosedürleri uygulamayı unuttu. Suriye sınırdan Türkiye’ye birkaç pare top atışı yapsa bir füze yollasa daha mantıklı sebepler bulurdu mutlaka.

Suriye her ne kadar bir iç savaş yaşıyor olsa da bu kadar pervasız davranamaz. Türkiye’ye ait bir uçağı düşürmek Beşar Esat için kendi ipini çekmek olur. Ki bunu en iyi bilen de Esat olmalı. Türkiye her ne kadar muhalifleri destekliyor olsa da bu yeterli bir sebep olamaz. Zira Suriye PKK’ya elaman sağlayarak zaten karşı hamlelerini yapıyor el altından. Esat için Türkiye’ye açık bir meydan okuma demek kendi sonunu hazırlamaktan başka bir şey değil. Kaldı ki  uluslararası kamuoyu tam da böyle bir şey bekliyor müdahale etmek için. Türkiye’nin de buna cevap vermeyeceğini öngörmekse imansız.

Diyelim ki bu oldu ve Suriye uçağımızı düşürdü. Neden müşterinin üzerine çay döken garson havasında arama faaliyetlerine katıldı? Yaptığı şeyin sonuna kadar arkasında durmadı da kısık sesle ve 8 saat sonra evet biz yaptık dedi?

Savaş çığırtkanlığı olsun diye söylemiyorum sadece meraktan soruyorum; Suriye savaş sebebi sayılacak bir eylem yaptıysa, biz hala niye diplomatik kanallar da diplomatik kanallar diye ısrar ediyoruz? Ne Suriye tarafında ne de bizim tarafımızda sava için olası tedbirler ve hazırlıklar yok?  (Sınıra asker sevkiyatı, meclisin toplanması vs.)

Şimdi gelelim olaydan 3 gün öncesine: Rusya, Çin, İran ve Suriye’nin ortak bir askeri tatbikat yapacaklarının taraflar tarafından resmen duyurulmuştu.

Rus resmi haber ajansı İnterfax ise geçen hafta iki Rus amfibi gemisinin Suriye'ye doğru yola çıktığını duyuracaktı okurlarına.

Küçük bir detay bilgi daha: Genelkurmay uçağımız kayıp derken Rus internet sitesleri uçağın düşürüldüğünü kesin bir şekilde biliyorlardı.

Rusya’nın Lazkiye yakınlarında bulunan Tartus Üssü’nde füze rampaları olduğunu biliyoruz ve uçağı düşüren füzenin de buradan ateşlendiğini artık sağır sultan bile biliyor.

Bu füzelerin yakın zamanda teslim edildiğini ve Suriyeli askeri mürettebatın henüz eğitimini bitirmediğini öngörmek o kadar da zor olmasa gerek.

Yani hala havada seyreden bir uçağı vuracak füzeyi ateşlemek için Ruslara ihtiyaçları vardı.

Not:Ben hala ülkücü kanadın, mesela Devlet Bahçeli’nin bu konuda neden net bir açıklama yapmadığını merak ediyorum…

Bakanlar Neden İstifa Edemiyor?

Suudi Arabistan'a silah fabrikası inşaatı kararıyla eleştirilere hedef olan İsveç Savunma Bakanı istifa ediyor.
İsveç batılı ülke, demokrasi orada gelişmiş diyebilirsiniz ama beğenmediğiniz Peru'da bile isyancılarla mücadelede yetersiz oldukları gerekçesiyle eleştirilen savunma ve içişleri bakanları istifa edebiliyor.
Litvanya sadece fikri anlaşmazlık yüzünden bir bakan istifa edebiliyor.
Pek de sevmediğiniz Yunanistan’da müze soyuluyor hırsızların içinde bakan yok, herhangi birini de tanımıyor ama bakan istifa ediyor.
Burun kıvırdığınız Sudan’da şeker fabrikasının açılışı geciktiği için Bakan istifa edebiliyor.
Almanya'nın Hessen eyaletinde bile iki bakan küçük bir problemde istifa ediyor.
Japanya gibi Uzakdoğu ülkelerindeki örnekleri hiç saymıyorum. Oralarda gerekirse harakiri bile yapıyorlar.
Bizde çok büyük krizlerde bile hükümetteki bakanlar koltuklarından vazgeçemiyor, istifa etmeyi düşünmüyor.
Neden?
Bizdeki bakan koltukları çok mu konforlu acaba? Mesela işte oturunca bi rehavet çöküyor da insanın üstüne kalkası mı gelmiyor. Tamam, koltuk da sende kalsın, alıp gidebilirsin dense istifa ederler mi?
Yoksa ekmek aslanın ağzında ve aslan da Afrika’da safaride olduğu için mi “Maaşlı sigortalı üstüne lojmanlı özel arabalı bi iş bulmuşum bırakır mıyım hacı, sekreter bile veriyorlar lan” durumu mevcut?
Gurur denen şey, milletvekili dokunulmazlığı kapsamında dokunulmaz kılındığı için mi görev alanı içinde yolunda gitmeyen şeyler olduğunda bu durum bakanların gururuna dokunmuyor acaba?
Hoş, biz Türkler aslında gururlu bir milletizdir, “Ne bakıyon lan?” diye atar yapıldığında bile gurur yapıp Allah ne verdiyse dalabiliriz. Öyle gururluyuz, gururluyuz da...
Ortada koca bir kriz oluyor, herkes şikayetçi herkes eleştiriyor ama bizde bakanlar -Aladağlar'dan serin- hiç üzerine alınmıyor, istifayı düşünmeyi bile düşünmüyor.
Yoksa, düşünüyor da yapamıyor mu?
Cezaevlerinde isyan çıkıyor 13 mahkûm ölüyor, yaralılar var, olay başka cezaevlerine sıçrıyor vs. ama bakan yerinde duruyor. Suç vantilatöre atılıyor ve konu kapanıyor.
Bir günde 8 şehit veriyoruz – daha fazla şehit verdiğimiz zamanlar da oldu elbet- sorumlu bakan hala koltuğunda.
Dünyaca insansız hava aracımız var ama 300 teröristi görememişiz, görmesi gereken kurumlar da insansız, istifa edemeyecek kadar vicdansız. Öyle mi acaba?
Evet Türkiye’de istifa kurumu tıkır tıkır işleseydi ülke bakan ve bürokrat istifalarından geçilmezdi o da ayrı bir şey tabi ama nazarlık olsun, ne bileyim 1 tane de olsun istifa olmaz mı 50 yıllık (yoksa daha az mıydı süre) demokrasi tarihimizde?
Demokrasi demişken, seçim sistemimizden bahsetmemek ayıp olur. Zira bu ülkedeki tüm kötülüklerin olmasa da bir kısmının anası bu sitem çünkü.Demokrasinin de içine eden, temsili demokrasiyi demokrasi temsiline, diktaya çeviren şeyin adı seçim sistemidir bu topraklarda. Bir bakan istifa edemiyorsa sebebi de seçim sistemidir.
Nasıl mı?
Öncelikle geniş seçim bölgesi ve lider sultası. Vekili vekil yapan, sonra da “Gel kardeşim bakan oldun, hadi hayırlı olsun.” diyen liderse, “ Hacı ben kaçtım, istifa ediyorum” diyebilir mi sevgili bakanımız. Durum bu kadar basit de değil aslında, mebus olabilmek için öncelikli şart biraz paraya kıymaktır.  Zira bu ülkede paran yoksa kimse sana oy vermez bu seçim sisteminde. Zira etkilemen gereken vatandaş değildir, parti üyeleri değildir, delegelerdir, yönetimdir, liderdir. Bu yüzden de biraz para saçman, reklam yapman, birilerini etkilemen gerekir basit anlatımla.  Yeterli paran yoksa o zaman seni sırtında taşıyacak gerektiğinde lideri bile etkileyecek bir sponsor ne bileyim parası olan bir destekçi bulman lazım. Yetenek boşa gitmesin amaç.
Sende bakan ışığı varsa bunları aramana gerek yok zaten, Amerika’da olsan bulup getirirler adamı. “Yok aga, ben böyle iyiyim de” diyemezsin, “Amaç vatana hizmetse her daim hazırım koşa koşa da gelirim” dersin, dedirtirler. İşte, seni mebus yapan sonra da o bakanlık koltuğuna oturtanları ezip geçebilir misin?  
Gurur yapıp istifa edebilir misin?
Bir kere daha düşün hafız. 
Söyle şimdi; yapabilir misin?