Sevdayı Kazaya Bıraktık.



Arada mesafeler vardı,
Çok gitmek istiyordum
Çok gelmek istiyordu.
Mesafeler yol değildi oysa.

Arada zaman vardı,
O saatini ileri alsa
Ben geri gelsem biraz?
Zaman beklemeyi bilmiyordu

Arada başka engel yoktu
Olsa onu da yıkardık
Zaman ve mesafelere yenildi
Ve bu sevdayı kazaya bıraktık

Diyanet Patrikhaneyi Neden Öptü?



Süper bir görüşme değil mi, harika bir diyalog, müthiş bir empati, cüppelerden taşan bir sempati, tarihi bir gün, dönüm noktası vs. vs. vs. Tabii bu Ortodoksların penceresine çıkıp baktığınızda böyle.  Müslümanların mihrabından baktığınızda "İnneddîne indallâhil İslâm” ayetinin neden hutbelerden kaldırıldığına dair soru işaretlerinin de cevabı gibi.
Oysa sayın sevgili çok değerli Diyanet İşleri Başkanı (DİB) Mehmet Görmez Kazakistanlardan dünyaya haykırıyordu gür sesiyle: ''Dinler arası diyalog olmaz efem. İki farklı dinden din adamı oturup çevre ile ilgili, savaşlarla ilgili bir konuyu görüşebilir, Avrupa kupası maçlarını tartışabilir, ne olacak bu memleketin hali azizim, azizim demişken ne olacak bu Aziz Yıldırım’ın hali azizim diyebilir, adada mangal yapabilir, halı saha maçına gidebilir, boğazda çayla simit yiyebilir, bu diyalogdur. Ancak dinler arası diyalog olmaz”, gibi fetvaalamalar yapıyordu.
 DİB Mehmet Görmez, Fener Rum Patriği Bartholomeos'u ziyaretinde ne dedi; “Ruhban okulu açılmalı” dedi. Ruhban okulu nedir; Ortodoks din adamı yetiştiren bir okuldur, su ürünleri fakültesi değil. . . Yani Görmez dünya işlerini konuşmadı, bildiğin Ortodokslara koltuk çıktı, destek verdi, yanlarında olduğu gösterdi, tespih değişti, öpüştü, koklaştı, diyalogun tüm gereklerini yerine getirdi.
Çark etmek kelimesi ne kadar da itici bir kelimeymiş öğrendik. Neymiş; öyle paçaları sıvamadan küçük abdest bozulmazmış, üzerine necaset sıçrar sonra namazın ifsat olurmuş. Çark ettirirlermiş adamı, geri adım attırtırlar, tükürdüğünü yalatırlar ve sonra seni hoşgörü kelebeği olarak yollarlarmış Patriğin ayağına. Bir anda dinler arası diyalogun baş aktörü oluverirmişsin.
Şimdi sen DİB Olarak Ayasofya açılsın diye iki kelam edememişsin, Ortodoksların Ruhban Okulu için önayak oluyorsun. Bartholomeos’un yıllarca verdiği mücadelenin son golüsününüz sevgili Görmez. Tereyağından kıl çeker gibi aldı istediğini.  Buradaki tereyağı da siz oluyorsunuz hatırlatayım. İktidar sizi ekmeğe sürüp yedi afiyetle. Şimdi kimse AKP’ye ne yaptınız siz diyemez. İhale size kaldı, hadi geçmiş olsun.
Diyanet İşleri Başkanı olarak camilerinde koskoca yaz boyu çocuklara 10 sayfa Kuran-ı kerim okutamamışken, cemaate secdede ayaklarını kaldırmanın namazı bozacağını söyleyememişken, namaz kılanın önünden geçmenin günah olduğu konusunda bile cemaati  uyarmamışken, cami cemaatinin %50’sinden fazlasının dini altyapısında senin imamlarından/vaizlerinden/hocalarından çok cemaatlerin katkısı varsa, yani sen kendi cemaatine hala doğru düzgün bir şeyler öğretemezken “Aman Ortodokslar din hocasından mahrum kalmasın” diye çabalamanın alemi ne?
Müslümanlara katkı sağlayamıyorum bari Ortodokslar için bir şeyler yapayım çabası mıdır bu koşa koşa gittiğin misyon?
İlla ki biri bu diyalogu gerçekleştirecekse, bırak kavramın aksiyon şefi Amerika’dan gelip yapsın o işi. Ki tecrübelidir, karşılığında Atina’da bir camii olmadı bir cemaat okulu sözü bile alır. Belli mi olur bakarsın seneye Türkçe olimpiyatlarında Yunanlı bir çocuk “ Çayeli'nden öteye gidelum yali yali.” diye türkü bile patlatabilir, kim bilir.
Diyelim ki mutlaka bir yer açılsın diye içinde büyüdükçe büyüyen  bir istek ve coşku  var ve sen buna gem vuramıyorsun, o zaman karşında AYASOFYA mahzun mahzun bekliyor, Ayasofya’nın açılmasına önayak ol. Ol da makamının insanı mısın daha yukarıdaki makamların insanı mısın, Diyanet İşleri Başkanı mısın, Diyalog İşleri Başkanı mısın anlayalım, Sevgili Mehmet görmez.