Cozzzzlamalar

Bir parmak is, bir avuç kül, bir kova gözsuyu, sönme cızırtısı, kömür kokusu,
Sana adanmış bir ömür kokusu...
Harabeye dönmüş duvarlarında bi'çareyi söyler nakaratım.
Her hüzün birikintisinde yorgunluğumun tortusu,
Yıllar geçti geçmez bu gönül sorgusu
Geçmez mi gönüllü sürgünün yüzsüz korkusu.

CTRL B

Yüzümü çevirsem sen
Gözümü devirsem sen
Baksam sen, baksan sen
Gözümü kapasam sen
Açsam sen
Açsam sen, toksam sen
Varsan sen, yoksan hep sen
Bensem sen, sensem sen
Hep de sen hiç de sen
İçim dışım sen,
İşim gücüm sen
---
Tamam da, kimsin sen?

Fantezi pop biraz da hipop !

İsmail YK (Yalın Kardeş) nihayetinde beklenen yeni albümünü çıkardı.

Bu kadarını bekliyorduk.

Diğer türkücü kardeşlerinden çok ‘Cankan’ grubunun kardeşleriymiş hissi veren; abartılı ‘fantezipopbirazdahipop’ tarzı müzik, motosikletten yeni inmiş gibi duran kıyafetler, her albümünde “Allah bin türlü belanı versin-güveç de olur-, gibi şarkı sözleri… Kavgada söylenmeyecek sözler.

Beyaz Cuma akşamı programına davet etmiş Yalın Kardeş’i. Yeni albümünde öyle bir söz var ki burada anneler günü haftasında olduğumuz için değil, hiçbir zaman yazamayacağım sözler var. Beyaz ‘hoş olmamış’ diyecek oldu, özrü kabahatinden beter bir açıklamayla sözleri savundu şarkıcımız.
Küfreder gibi şarkı söylemek modası bizde yeni. Yabancı sözlü şarkıları dinlerken, yaşlı amcaların; “Evladım küfür mü ediyorlar şarkımı söylüyorlar belli değil, niye dinliyorsun bunu?” uyarısı yeni jenerasyonla birlikte gerçeğe dönüşüyor hızla.

Burası Türkiye; Burada İktidarı Tahammülsüzlükler Besler.

90’lı yılların sonuna doğru batılı bir siyaset bilimci; “Bundan sonra Türkiye’nin kaderi koalisyon hükümetleriyle yönetilmektir.” gibi bir laf etmişti. Bu gün o teorinin doğrulanamadığını biliyoruz. Belki de öyle olmasını istediği için söylemiştir, kim bilir. Ya da “Tek parti iktidarı olsa da, asla bir tek parti gibi rahat bir hükümet olamayacaktır” gibi bir şeyi ima etmiştir de röportajı yapan gazeteci teferruata takılmadan sadece ilk öngörüyü bize iletmiştir.
Sonuç olarak bugün ne iktidardaki parti rahat ne de yönetilenler.
Zira seçimde kaybedilen iktidarı, her alanda, her şekilde ele geçirmeye yönelik bir çaba ve buna direnmek için her yolu deneyen bir hükümet var. 1 Mayıs rezaletinin başa bir açıklaması falan da yok zaten. Varsa da ona “bahane” diyorlar Türkçede.
İktidarın karakteri devleti etkiler ama değiştirmeye yetmez. Özellikle Türkler gibi köklü devlet geleneğine sahip milletlerde sitemi kökten ya da kısmen değiştirmek öyle kolay bir şey değildir.
Tıpkı demokratlığın veya liberalliğin cumhuriyet düşmanlığı, salt cumhuriyetçiliğin ilericilik, Müslüman olmanın tek başına laikliğin alternatifi olmadığı gibi…

Bir dengesiz cümlenin, bir iki şuursuzun eylemin; yapanın/konuşanın inandığı evrensel bir sisteme mal edilemeyeceği gibi…

Bundan sonra iktidarda tek bir parti olacak belki ama geçmişte de olduğu gibi -iç ya da dış faktörlerin etkisiyle- bugün ve bundan sonra da toplum dengeleri asla tek bir düşüncede birleştirilmeyecek. Dahası toplumsal koalisyonun bile dinamitlenmeye her daim müsait olduğunu görmek için sosyoloji ya da siyaset bilimi okumaya gerek yok.

Aslında iktidardan genel bir hoşnutsuzluk var, ama oy verenlerin istemeye istemeye oy vermesi, sonrasında pişmanlığını dile getirememesi, iktidarın hatalarında hesap sormaya isteğinin olmaması, toplumsal koalisyonun sağlıksız bir zeminde yüzdüğünün açık bir göstergesi.
İktidardaki partiyi dinci bir parti olarak lanse ederseniz; sonra peşinden dini konularda duyarsız, şuursuz ve baskıcı tutumlar sergilerseniz, her hadisede Müslümanlara ve Müslümanlığa karşı alenen saldırırsanız, kendini Müslüman olarak ifade eden insanların birçoğu da gidip o partiye oyunu atıverecek, o partinin yanlış uygulamalarına sesini yükseltmeyecektir.
Toplum kazanılmadan iktidar kazanılmaz.
Hem oy vereni küçümseyip hem de oy almayı düşünmek -en insaflı ifadeyle- akılcı bir tutum ve politika değildir.

Bir iki gündür internet sitelerinde dolaşan bir video kaydı bunu net olarak gösteriyor.
Bu video aydında; ana muhalefet partisinden bir milletvekilinin de katıldığı Üniversiteli Kadınlar Derneği’nin toplantısında 'aydın' kadınlardan biri; evinin yakınındaki camiden gelen ezan ve Kur'an sesinden duyduğu rahatsızlığı dile getirirken, bir diğeri, başörtülü kadınları görmeyi hazmedemediğini söylüyor. Yine bir başkası ise, evindeki hizmetçi kadını bir başka partiye oy vermeye ikna gayreti karşısında aldığı cevabı küçümseyerek aktarıyor.
Okul dışında başını kapayan bir öğrencinin bursunu kestiklerini de öğreniyoruz bu konuşmalarından.
Kim ne derse desin bugün kendini Kemalist, laik ya da cumhuriyetçi olarak ifade edenlerin, en büyük problemi tahammülsüzlük.
Bu tahammülsüzlük 50 yıldır onlara iktidarı kaybettiriyordu, bundan sonra değişen pek bir şey olmayacak. Kaybedenlerin ve kaybedilenlerin artması dışında…