Antakya’ya
ne zaman gelsem mutlaka benim için “ilginç” ama Antakyalı için sıradan
manzaralarla karşılaşmam pek ala mümkün olabiliyor. Mesela ben Hatay’a gelmeden
önce Suriye’deki çatışmaların Antakya’da fena halde etkisinin olacağına kendimi
inandırmış ve bu yüzden de biraz tereddütlü gelmiştim. Ama Türkiye’nin herhangi
bir şehrinde duruma nasıl endişeyle, merakla, tedirginlikle bakılıyorsa burada
o kadar normal karşılanıyor. Hatta ‘yuh yani’ denebilecek bir ilgisizlik,
vurdumduymazlık, ‘aman sendecilik’ bile var, yer yer. Bir tek künefe fiyatları
yükselmiş sanki. Bu yüzden de artık bütçemi etkilemesin diye künefelerimi sade
yemeye özen gösteriyorum.
Antakya
halkının mülayimliği, kaderciliği ya da adı her neyse şehre bi sakinlik bi dinginlik
katıyor.
Mesela,
sokakta bi amca kalp krizi geçirmiş birkaç komşu dışında merak eden yok.
Durum
o kadar normal ki insanlar bu olayı kanıksamanın ötesine geçmiş.
–Aşağıda
anlatacağım olayların gerçek kişi ve kurumlarla birebir ilgisi vardır.-
Ambulansın
tüm ekibi amcayı hayata döndürmek için çabalarken (Kalp masajı suni teneffüs vs.)
ve amca dönemem dercesine direttikçe ekip daha bi hırsla –diyelim- amcayı
hayata döndürmek için çırpınıyor.
Artık
nasıl bi koşturmayla gelmişse ambulans, yolu ikiye böler gibi durmuş,
bildiğiniz yarıya kadar kapatmış.
İşte
o ana bir şey oluyor. Bir halk otobüsü geçmek istiyor ama otobüsün geçebileceği
kadar bir boşluk yok. Ya geri gelip diğer sokaktan geçecek ya da bekleyecek.
Ama
otobüs şoförü bunları yapmıyor. Onun başka planları var. Otobüsten iniyor, polis çemberini –rahatlıkla
ve bizim şaşkın bakışlarımız arasında- geçip hastanın başına kadar gidiyor. Ve
amcayı hayata döndürmeye çalışan ekibe “Hocam ambulansı biraz kenara çeker misiniz”
diyor. “Amca zaten yaşamış yaşayacağı kadar, kaderinde varsa ölür, sen yolu aç
da biz sıramıza yetişelim bari” der gibi. . .
Şimdi
merak etmişsinizdir, ekip amcayı bırakıp otobüs şoförünün hayati önemdeki(!) derdine
çare oldu mu diye? Tabi ki bunu yapmadılar. Az önce çemberi geçmesine müsaade eden
polis, şoförün koluna girip çemberin dışına çıkarıyor.
Söz
Halk otobüslerinden açılmışken konu bu kadar kısa bir enstantaneyle geçiştirilemeyecek
kadar mühim. Zira asi nehrinin batı yakasında toplu taşıma Halk otobüslerinin
tekelinde. (Tabii 10 liranız varsa taksi de sizi şehrin istediğiniz yerine
bırakabiliyor.)
Halk
otobüslerinde yolculuk yapmak ise tam bir kâbus. Öncelikle gideceğiniz yere
zamanında varamıyorsunuz, otobüs her durakta azami birkaç dakika bekleme
hürriyetine sahip, canı isterse bu 5 dakikaya kadar çıkabiliyor.
Eğer
bu sizin canınızı sıkmaya yetmiyorsa durak gözetmeksizin yolcuyu bulduğu yerde
alma ya da canı istediği yerde bırakma gibi bir alternatif de mevcut.
20
dakikada varacağınız bir yere sizi 35 dakikada ulaştırma konforuna sahip halk
otobüsleri best seller bir romanı bir haftada bitirebileceğiniz mükemmel bir
yürüyen cafe. Tabi bozuk yollarda hoplaya zıplaya giderek kitap okuma zevkine
sahipseniz.
Ben
hala 15 gündür kaç numara hangi güzergahı kullanır çözememiş durumdayım.
Sebebi
batı yakasında Köprü ile Primall Alışveriş Merkezi ya da Otogar arasında her
sokaktan ayrı bir aracın geçmesi, bazen bu güzergahların sık sık çakışması ve
her halükarda dolana dolana son durağa kadar varmanız. (15 günün sonunda pes
edip kendimi okuduğum kitaba gömmeye karar verdim.)
Halk
otobüslerinde yeterince çile dolduramadım derseniz mesai saati bitişini
bekleyin. Ayakta yolcu kapasitesinin nasıl bir çırpıda aşıldığına, balık istifi
gibi otobüse dizilmenize şahit olabilirsiniz. O kadar ki vitrin mankenlerini
bile koysan o kalabalığa canlanıp isyan edebilirler. Ama işte mülayim Antakya
halkı bu durumu birkaç oflayıp puflama dışında kabullenmiş görünüyor. Öyle ki
yemeğini otobüste yiyen de var, çocuğunun altını değiştiren de. Yine de
internette yaptığım araştırmalarda konudan şikayetçi olan birkaç Antakyalı var.
Halk otobüslerinin bu pervasızca dokunulmazlığını tek kooperatifle yapılan –rekabetsiz-
taşımacılığa bağlıyorlar. Alternatifi olmadığı için bu kadar rahat davranabildiğini
düşünüyorlar ki o tarafı bu yazının sınırlarını aşar.
Antakya
güzel olduğu kadar ilginç de bir şehir. Bu sabah asi nehrinde 20 dakikakaya
yakın yüzen ve gözden kaybolan koyun cesedinin benden başka kimsenin ilgisini
çekmemiş olması bile nereden bakarsanız bakın bu şehrin kendine has durumuyla
alakalı olduğunu düşünüyorum. Koyun cesedi gördüm diye anlattığım bir Antakyalı
dostumun cevabı ise durumu özetliyordu: “O ne ki ben birkaç tane insan cesedi
bile gördüm, ölmüş sonuçta n’apalım.”
N’apsak
ki ben de bilemedim bak şimdi…