Sevin(eme)mek

Aslında yazılarda parantezi pek sevmem. Konuşurken birden durup, yanındakinin kulağına fısıldamak gibi bir şey. Bu, başlıkta olursa daha da bir sorunlu duruyor. İşte tam da bu sebepten başlığı "Sevinci Kursağında Kalmak" koyacaktım ama, belki "kursak" nedir, bilmeyen çıkabilir diye şimdilik bu projeyi askıya aldık.
Bilirsiniz işte, ecnebilerin sevinci genelde kadeh kaldırma ritüeli çerçevesinde döner ve bu sevinçteki kaza riski de bardakların tokuşmasından mütevellit parmaklardaki kesiklerle sınırlıdır. O da içlerinde bir Türk varsa.
Bizde durum çok daha farklı; bir çok şeyde olduğu gibi sevinme eyleminde de sınır tanımamak gibi bir durum söz konusu:
Düğünlere atılan kurşunlarla birilerinin telef olması, kucaklarken çekilen elense ya da enseye indirilen "şaplak" neticesinde meydana gelen boyun travmaları, deve güreşi ya da her nevi su şakası sonucu meydana gelen kazalar...
Liste buradan Adana'ya çift şeritli yol olur.
Lakin öyle trajikomik bir sevinç hadisemiz var ki, her aklıma geldiğimde gülsem mi yoksa kurbana acısam mı bilemiyorum. Diyeceğim ama hayır, biliyorum; basbayağı gülüyorum. Zira hadisenin komik tarafı trajik olmasından kaynaklanıyor.
Efendim, bir varmış bir yokmuş. En büyük asker bizim askerlerden biri, bu slogan eşliğinde havaya atıp atıp tutuluyormuş. Komando eğitiminin siz asker ocağında başladığını sanıyorsanız, yanılıyorsunuz. Zira o havaya atılıp tutulma anında gösterdiğiniz atraksiyon eğitimini en kıdemli subayların bile verdiğini zannetmiyorum. Nihayetinde, havaya atılmak kolay ama ya düşerken..?
İşte, bizim hikayemizin de temel noktası buraya dayanıyor.
Asker adayı coşku içerisinde ağırlanıyor, tezahüratlar ve sevinçler evde başlıyor; davullar çalınıyor, oyunlar oynanıyor ve bir kamyonetin kasasında terminale doğru yol alırken dahi sevinç gösterileri durmuyor. yine davullar, yine oyunlar ve işte o meşhur sloganı münasebetsizin biri ağzından kaçırıveriyor...
"EN BÜYÜK ASKER BİZİM ASKER"
Birden cemaat oyunu bırakıyor ve asker adayını önce omuzlara alıp sloganı söylemeye başlıyorlar.

Şimdi burada kısa bir ara verip bizdeki sevinç gösterilerinin nasıl birden sürü psikolojisiyle, Tandoğan mitinglerine dönüştüğünü ve bu dönüşümün daha sonra durdurulamaz bir hal aldığını anlatmam gerekiyor ama hem yazı uzayacak hem de buradan Adana'ya üçüncü bir şerit israf. Biz hikayemize dönelim.

Asker adayı omuzlara alındıktan sonra bu defa da havaya atıp tutma seansına geçiliyor.

Nerde? Kamyonun üzerinde.

Ne oluyor? Asker havaya atılıyor, kamyon o havaya atıldığı için durup inmesini beklemiyor, askerimizin de kanatları yok haliyle, onu fırlatanların ellerine değil de asfalta çakılıyor.

Ve bir askerlik macerası başlamadan –bel kırılmasıyla- nihayete eriyor.

Şimdi bu tavsiyem bizim için abartılı olacak ama “siz, siz olun hiçbir şeyinizi –ki buna sevinçler de dahildir- ABARTMAYIN”

2 yorum:

  1. Süpermis yaa :) Gulsek mi aglasak mi belli degil, ama durumun "komik" oldugu kesin..

    YanıtlaSil
  2. gerçekten olmuş mu bu yoksa fizik kurallarına göre imkansız çünkü...

    YanıtlaSil