Yerel Medya Neden Adam Olmaz


Vakti zamanında yerel gazetelerin bir ağırlığı, ehemmiyeti ve kayda değer bir okuru vardı. Gazetede yazan şey, anayasa maddesi gibi önemsenirdi. Di diyorum çünkü o günler eskide kaldı.
Artık yerel habercilik ismi gibi yerlerde sürünüyor. Ölmüyor da. Şırıngayla, serumla ayakta duruyor.  Bazıları devletten aldığı ilanlarla günü kurtarırken bazıları da o gruba, bu ticari işletmeye, şu partiye, berideki belediyeye, ötedeki iş adamına yaslanarak, sığınarak, tutunarak hayatını devam ettiriyor.
Geçen gün bir İnternet sitesi, sanırım Şebinkarahisar’ın yerel gazetesiydi. İşte orada yazan bir köşe yazarı, “Zordur yerel basında ayakta durabilmek” şeklinde dert yanmış. 
Yerel gazete çıkarmak da ayakta kalabilmek de kolaydır aslında.  Tamam, bir takım zorlukları vardır ama siz ayakta kalmak için nereye tutunmanız gerektiğini bilemezseniz; sendelersiniz, düşersiniz ya da biri sizi düşmekten kurtarır ama bu ayakta kalmaktan daha iyi değildir. Siyasiler ve güç merkezleri  sizi öyle bir yönetir ki ne yükselirsiniz ne de düşersiniz.  Birilerinin oyuncağı, borazancıbaşı olursunuz, sonra da utanmadan biz vatandaşın  sesiyiz diye caka satarsınız.
Oysa yaptığınız haberi, haberini yaptığınız kişilerden başkası okumaz. Okusa da kale almaz.
Sonra, berbat bir üslubunuz vardır. Kullandığınız kelime sayısı bile iki yüzü geçmez.  Bir haber nasıl yapılır, habere nasıl başlanır, nasıl bitirilir, neresi vurgulanır, başlığı nasıl atılır, hepsinden bihabersinizdir. 
Köşe yazarlarınız “Sevgili Okurlarım” diye başlar yazıya, -sanırsın sevgilisine aşk mektubu yollar-, bir tek gazetenin kenarında yanık izi eksiktir.  Köşesinde şehrin sorunlarından ya da gelişmelerinden –diyelim- bahsetmez, bahsederse de ya bir siyasinin, bir yöneticinin ya da bir iş adamının şakşakçılığını yapar –sayın başkanımız ultra süper görüşlerini açıkladı- ,   olmadı dağlardaki çiçekten böcekten bahseder. At kadar at gözlüğü takarlar, asıl yazılması gerekeni görmez görürse de yazamaz. Oturduğu yerden Başbakan'a laf söyler mesela ama Başbakan'ın atadığı şehrinin yanlış yapan herhangi bir kurum müdürüne bile iki kelime edemez.  Dış politikaya bile el atar vatan kurtarır ama şehrin altyapı sorununa kalem oynatamaz.
Yazarları öyle de muhabirleri farklı mı peki? Şehrin her yerinden haber fışkırır ama hiçbiri görülmez. Varsa yoksa siyasi demeçler, açılışlar, kutlamalar, parti programları, zengin çocuklarının düğünü başkanın gezi günlükleri. Olmazsa olmazlarıdır. “Bir gün bir yerel gazetede siyasi kimliğe sahip hiç kimseyi göremezseniz, o gün yerel basın kurtulmuş demektir” desem iddialı bir cümle sayılmaz. Hayır, siyasileri gazetelerde görmekten rahatsızlık duymuyorum, olmalı da ona da sözüm yok; söylemek istediğim haber değeri olmayan şeylerin de çok mühim habermiş gibi servis edilmesi. Belediye başkanı hapşırsa “başkanım çok yaşa” diye yazacak olan gazeteler var mesela. 
Bir de raporcular var. Cumhuriyet Bayramı törenleri mesela. Haber değerine sahip midir, evet ama “ 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı törenleri falanca yerde coşkuyla kutlandı” gibi kısa bir haber yeterli.  İşte, “Kaymakamlıkta bayramlaşıldı, stada konuşma yapıldı, şiir okundu, dereceye girene ödül verildi, geçiş töreni yapıldı” diye haber yapmak habercilik değil. Aynı şey her 29 Ekimde olur ve bunu 7 yaşındaki çocuk da bilir. Çıkarabiliyorsan o törenden haber değeri taşıyan farklı ilginç kareler bul. Olmuş bitmiş bir bayramın programını aynen geçmek kimsenin ilgisini çekmez, mazoşist değilse.
Dediğim gibi; aslında haber çok, yazabilene. Mesela çık bir caddeye sırayla esnafı vatandaşı dinle günü kurtaracak haberleri yarım saatte bulabilirsin. Nereden mi biliyorum?


Şöyle ifade edeyim; şehri yönetenler – valisi, kaymakamı, belediye başkanı vs.- bir günden bir güne sabah işine gitmeden önce buralarda halkla konuşup derdini dinlemiyorlar, bu yüzden de vatandaşların dertlerinden bihaberler. Sen çık dinle ve bunları yaz.  İşte o zaman gerçekten halkın sesi olabilirsin. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder