Bu aslında bir aristokrat
hastalığıdır, kendini daha zeki, daha güzel, zengin, fark edilesi, değer
verilesi, sözü dinlenesi hissetmek, öyle bilinmek, öyleymiş gibi davranmak.
Psikologların ya da psikiyatrların mutlaka bu konuda bir teşhisi vardır.
Ama gerçek şu ki; kendini böyle görmek ya da bunu başkalarına
hissettirmek sizi itici, nahoş ve sevimsiz yapar.
Odeabank reklamlarındaki Hülya Avşar’ın “'Nasıl yani
herkes benimle aynı hizmeti mi alacak?' sözü tam da böyle bir çağrışım yapıyor
izleyicide.
Hele de söz konusu olan televizyonlarda görmekten gına
geldiğimiz, kahkahalarında onun değil bizim midemize kramp girdiği,
yapaylığıyla sünger ısırmış hissi veren peynir kıvamındaki Hülya Avşar ise, siz
negatif etkiyi katlarıyla çarpıverin.
Aslına bakarsanız Odebank, burada Hülya Avşar riskine
değer bir şey de söylemiyor. Evet herkes
için; kapıda karşılama, olmadı kırmızı halı serme, orta şekerli Türk kahvesi
ısmarlama, bayanlara yakışıklı; baylara güzel müşteri temsilcileriyle cevap
vermeler falan tamam da para diyorum, onun için ne yapıyorsunuz? Gül gibi
olmadı hercai menekşe o da olmadı birkaç yaprağı kopartılmış papatya gibi duran
bankam varken neden sizi tercih edeyim ki?
Tamam, parası olan müşteriye orta kahve ısmarla, geyiğini
yap da, tencere taksitini ödemeye gelen müşteriye de şekerli kahve ısmarlamaya
kalkarsan, kahveden batmazsın belki ama haddinden fazla elaman istihdam
etmekten batabilirsin. Zira her müşteriyle o kadar uzun süre ilgilenecek zamanı
ve elamanı asla olmamıştır bankaların.
Yani evet o mesajı da vereceksen; Hülya Avşar’ı değil de
sanayiden Mahmut ustayı oynat. Usta gelsin bankaya şöyle bi baksın “Oooh kuruk
yok, ne güzel dünya” desin ve geçsin bi masaya, kahvesini höpürdeterek işini
halletsin. Bak bakalım talep patlaması yapıyor musun yapmıyor musun? Zira bu ülkede
insanlar ömrünün birkaç yılını banka kuyruklarında harcıyor. Araştırın en az
2-3 yıl kuyruklardayız.
Sonra, bozulmayan ATM garantisi ver. “Gece de gelsen
takır takır paranı çekceen dostum” de. Yani, dostum deme tabi, sonuçta yeni
tanışıyorsunuz Türk müşteriyle, kibar ol ama o kadar da enseye tokat olma. Bi
de o “çekceen” de olmadı. İşte konunun özünü kaptınız siz.
Müşteri hizmetlerini aradığında karşına direk kanlı canlı
insan çıkma taahhüdünde bulun. Biz beklemeyi sevmeyen, sabırsız milletiz. “Şunu
yapacaksan bire, bunu düşünüyorsan ikiye, havale geçiriyorsan üçe, canın
sıkıldıysa ana menüye dönmek için kareye, müşteri temsilcisine bağlanmak
istiyorsan –ki onlar şu an başka müşterilerle geyik yapıyorlar- sana yarım saat
kadar abuk sabuk manasız melodiler dinleteceğiz, artık siz de bu arada
önünüzdeki defteri mi karalarsınız, yoksa sağa sola dolanarak yerlerdeki
parkeleri mi sayarsınız sizin tercihinize kalmış, ama işini halletmek
istiyorsan bekleyeceksin” gibi durumlardan bi hayli bezmiş durumda. Bunu da bir
düşünüverin.
Mesela “En hızlı kart şifresini biz veririz” sloganı ile
girin piyasaya. Kesinlikle 1 adım öne geçersiniz.
“Kartlardan yıllık kesinti yaparsak iki gözümüz önümüze
aksın” taahhüdü de mutlaka işe yarar.
Bunu bir yere not edin.
"Bizden borç alabilmek için, borç paraya ihtiyacınız
olmadığını belgelemenize gerek yok” sloganıyla girin. Farklı olun.
“Hesap işletim ücreti” gibi müşterinizin gözünün içine
baka baka yolacak projeleri reddedin reklamlarınızda. Siz bi yolunu bulursunuz yolmanın.
Mesela “Biz Allah'a havale işlemi de dahil hiçbir havale
işleminden ücret almıyoruz” ile girin.
Sonuç olarak ne yaparsanız yapın; “'Nasıl yani herkes
benimle aynı hizmeti mi alacak?' diyen bir Hülya Avşar’dan daha iyidir.