Dolmuşta...

Durakta gördüğüm ilk minibüse binerken;
-Odabaşından geçiyorsunuz değil mi? diye soruyorum.
İstanbul toplu taşıma psikolojisinden kalma bir alışkanlık bu soru. Yoksa Antakya gibi bir şehirde sanayi tarafına giden dolmuşların geçebileceği çok fazla alternatif yok.
-Hangisi? diyor şoför. Şaşırıyorum ama,
-Kaç tane var ki? diye düşünüyorum.
Fakat, düşündüğümü söylemiyorum.Bazen kısa cümleler kurmak daha iyi olabilir. zira bazı şoförler çenelerini evde dolmuş durağında ya da herhangi bir kasiste düşürmüş olabiliyor ve yol bitiyor konuşması bitmiyor. Benimse bu kısa yolu sakin geçirmek gibi özel bir çabam var.
Sadece;
-Mavi jeans'in orası, diyorum.
-İlerdeki mi? diye soruyor.
Antakya aynı markadan ikinci bir indirim mağazası kaldırabilir mi diye düşünmeye gerek yok. Zira ihtimal yok. iyisi mi derdimizi başka bir yöntemle; mesleki kavramlarla anlatmak lazım.
-Rende petrol var, bildiniz mi?
"haa"lamasından konuya vukufiyeti anlaşılıyor. Kendinden emin bir tavırla "Tabi" diyor. "Geçiyoruz"
Ben tam da kısa mesafeli huzuruma kavuşacakken, bir bayan çocuğuyla kapıdan soföre "Ford’un oradan geçiyor musunuz?” diye soruyor.
-Hangi Ford? Bu şehirde her şeyden iki- üç tane var da ben mi kaçırdım diye düşünecekken kadın o güzide soruyu soruyor:
-Kaç tane var ki?
-ileride bir tane var, onu mu diyorsunuz?
“Yok, aslında Ford’un Almanya’daki fabrikasını kastediyor” Elveda huzur.
Kadın üstelemiyor. “Yani” diyor garip bir bakış eşliğinde.
Ne olur ne olmaz diye yola dikkatle bakıyorum. İneceğim vere geldiğimde “müsait bir yerde” diyorum. Ben inerken dolmuş şoförü yine yapacağını yapıyor.
-Hanımefendi siz de burada ineceksiniz. Fox burası. Dolmuştan uzaklaşırken kadınının şakın sesi geliyor.
-Ben Ford’da ineceğim dedim Fox’ta değil.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder