Kalbim, Bizim Kendimizden Başka neyimiz Var?

Bekleyecekler onlar, gitmeyecekler, bekleyecekler sabredecekler.
Kalbim, Bizim Kendimizden Başka neyimiz Var?
Ne zaman unuttun verdiğin sözleri kalbim, ne çabuk ezberini bozdun?
Hani kapatmıştık mavi yeşil kapıları? Kaç sürgü çekmiştik ardından?
Bir ışıltılı göze, bir küçük yüreğe ve birkaç söze kan diye mi?

Yine yanılttın beni, ne çabuk unuttun sapladıkları paslı bıçağı?
Her aklıma gelişinde sızlamaz mı hala o yaralar.
Kanar durursun en ufacık sarsıntıda. yetmezmi bu acılar.
Bitmez mi bu kırık sevda şarkıları.
Bizim kendimizden başka neyimiz var?
Kapılarını her açtığında acıdan başka ne bıraktı gelenler?
Neden bir defa da dinlemezsin beni?
Bu kanmalar niye?

Bilmezmisin ki üzecekler yine bizi o boyalı yürekler, is kaplı botoks vicdanlar.
Önce sana gülümseyecekler, seni sevdiğini söyleyecekler.
Yetmeyecek kanman için masumiyet kılıçlarını batıracaklar.
Dayanamıyacaksın, buldukları ilk aralıktan kapkaranlık bir gölge gibi girecekler.
Masallar anlatacaklar sana, aşka dair, çocuk tarafına oynanacak bütün bahisler.
Bütün silahları çekilecek kadınlığın, en yaralı, en zayıf yerine yüklenecekler.
Bir turuva atı yetmeyecek bin turuva atıyla gelecek bukelamun taarruzu.
Kaç yalanı eritip dökecekler üzerine.

Bekleyecekler, gitmeyecekler, bekleyecekler sabredecekler.

Tüm kalelerini zaptedene kadar durmayacaklar.
Teslim olacaksın, -hatırlıyormusun- teslim olacaksın.
Bütün antlaşmalara imza atacaksın. Her şarta evet diyeceksin, isteye isteye, seve seve.
Razı olmak nedir öğretecekler. Razı olmayı da seveceksin.
Ama yetmeyecek bu onlara.

Bekleyecekler gitmeyecekler, bekleyecekler sabredecekler...

En mutlu anında terkedecekler. En zayıf anında saplayacaklar hançerlerini.
Tüm anlaşmaları bozacaklar.
Yırtacaklar yüzüne atacaklar -böyle bunlar- yapacaklar.
Bir köşeden seyredecekler mutluktan dört köşe...
Ve biz yeniden söz vereceğiz birbirimize.
Tutamayacağımızı bile bile...
-----------
Kanıyorsun yine...
Kanıyorsun -biliyorsun ama - kanıyorsun.
Her kandındığında oluk oluk kanıyorsun.
Değişmeyeceksin biliyorsun.
Değişmeyeceksin, direnmeyceksin, kanacaksın, kanayacaksın.
Mavi ve yeşil sana yaramayacak, bir ruj kırmızısında duracaksın.

Bu maslın sonu yok, hep devam edecek.
Beyaz atlı prens kahrından ölecek
Pamuk prenses aynanın karşısına geçip rujunu sürecek.
Cüceler hep aşık ümitle bekleyecek.
Ve gökten hiç elma düşmeyecek.
--------

Derdini anltmak zordur anlamak istemeyene.
Bir yapbozun eşit parçaları gibi bölünür kelimeler.
Bizim yaptıklarımızı onlar bozar. Onların yatıklarını yine onlar bozar.
Bu bozuk zamanlarda bozmamak bozulmaktır onların kitabelerinde.

Bizim uykusuz gecelerimiz ey kalbim onların kuş tüyü yastıkları olur.
Ninni gibi gelir ağıtların. maslları feryadındır.
Bir akşamcı masasında kalmış çakmak kadardır unutulman.
Sabah uyanacaklar ve hiçbir şey hatırlamayacaklar...
Bir siyah sürmelinin avuçlarındaysan kalbim, buğulu camlara yazdığım şeyleri sil aklından.

Ben bilmez miyim, bilmez miyiz mutluluğun mavi ve yeşil tonlarını.
Kaç tuvalde adımız kaldı. kaç fırça düştü kırmızı siyak bolayalarla üstümüze.
Düştüğümüz yerden sadece BİZ kaldırdık birbirimizi.

Bir aşk sarkısı istersen, bizim için iste.
Bir güler yüz istersen aynaları ara.
Bir tatlı söz beklersen konuş benimle.
Susma, konuş.
Sen sustuğunda ben ağlarım
Sen ağlarsan ben yanarım.
Sen yanarsan, ben külüm, kırk büklümüm.

Susma, konuş benimle.
Susma ki bu savaştan da galip çıkalım.
Bırak bütün anlaşmalar bozulsun.
Yırtsın sözleşmeleri A4 yürekliler.
Bir melteme bırak parçalarını
Susma ki yeniden doğrulalım düştüğümüz yerden.
Bırak onlar zafer kazandık desin.
Bırak kırık bir sazın kıranı onlar olsun.
Biz yeniden türkümüzü söyleyelim.
Bir ağıdı besteler gibi...
------------

Bir ikindi çayında gördüm onu.
Üstünde pembe çiçekli elbisesiyle karşı masada.
Siyah saçlarını dolamıştı parmaklarına. Oyunuyordu.
Minik bir serçe gibi korumasız, bir kedi yavrusu kadar masumdu yüzü.
Tedirgin bakışlar yolluyordu sokağın köşesine
Umutsuz gülücükler bırakıyordu fincanındaki kahveye.
O zaman farkettim sol yanağındaki gamzeyi.

"Bak" dedim sana. "Gördün mü onu?"
"Ne tatlı şeysin sen" dedin, terbiyesizce.
Ağzımdan kaçaçak diye korktum, yakışmazdı bize.
Ama sana laf anlatmak mümkün mü?
Duramadın yerinde hızlı hızlı atmaya başladın.
Göğüs kafesimi zorladın.
Ve en kötüsü soruların başladı:

-Çok tatlı ama, neden kaçırıyorsun gözlerini?
-Ne?
-Tatlı diyorum heey, dinlemiyor musun beni.
-Ayıp, yakışmaz bize.
-Ooo senle işimiz var, adı ne acaba?
-Neyse ne. Bizi ilgilendirmiyor...
-Kendi adına konuş. Beni ilgiledirdi bile. Sesimi dilne, kalbinin sesi bu alooo!!!
-İyi git kendin konuş, olmaz dedim.
-Niye olmazmış ya? Bak yanlız başına oturuyor. Konuşsana şunla.
-Olmaz, ol-maaaz. Yakışmaz bize.
-Aaa sıktın ama. Çıkart beni burdan. Abi yok nerde buranın kapısı? Çıkacağım ben.
-Seni dinlersem yine üzülürüz.
-Üzmez bu, baksana nasıl da tatlı...
-Öyle ama... Yok olmaz....
-Niye olmaz. bal gibi de olur. Olur bal gibi oluuuur.
-Arsızlaştın yine sen. Tamam güzel, tatlı, hoş ama...
-Bak sen söylüyorsun. Şükür bi gelişme var sende. Ha gayret, al sana istediğin kadar cesaret.
-E ne söyleyeceğiz. Sizi gördüm. çok hoşuma mı gittin diyeceğim.
-Süper... Hiç bozama abiciğim aynen patdanak söyle. Sevdiğim ben bu jeneriği.
-Bir bahane bulmak lazım.
-E onu da sen bul artık. O kadar gaz verdik...
-Ne olabilir, ne, ne?
-Abi tiren değil o. Diyecektim. Gördü baktığını. Yuh diyorum. O kadar da bakılmaz ki. Daldı bu alooo...!!!

Yakalanmıştım, yakalanmıştık.
Yüzüme zerkettiğin kanlarla kıpkırmızı bir suratla öylece kalmıştım.
Ta ki yüzüme tatlı tatlı gülümseyene kadar.
Ben şaşkınlıktan renkten renge girerken, sen kutlamalara başlamıştın bile.
Ama ikimizin de bilmediği bir şey vardı.
Bu da diğerlerine benzeyecek miydi?
--------
İstanbul’da Işıl ışıl bir Nisan güneşi vardı.
Moda sahilinde sen ,ben -yani biz- ve o, bir bankta denizi seyrediyorduk.
Daha doğrusu o denizi seyrediyordu biz de onu…
Siyah saçlarından yüzüne kızıl bukleler düşürmüştü.
Kalın bir çizgiyi andıran kaşları, çıkık elmacık kemiği
ve buna uyumlu, kaydırağı andıran dümdüz burnuyla sakin ve dokunaklı bir ifade vardı yüzünde.

Bazen küçük bakışlar atıyor, gülümsüyor ve yine uzağa dalıyordu.
Bir iç hesaplaşma, bir karar anı –daha çok kararsızlık- bir belirsizlik vardı bakışlarında.
Vardı bir şeyler ama bu bizi ilgilendirmiyordu.
Daha doğrusu ilgilendiriyordu, -fena halde merak da ediyorduk ama- farkında değilmişiz gibi yapmak işimize geliyordu.
Kim böyle bir anda sorunları konuşmayı ister ki…
Ama o istiyor gibiydi…

Bir ara yüzünü bana çevirip güldü. Bir kelebeğin kanat çırpmalarını andıran gamzeleri üç defa açılıp kapandı.
Bu tedirgin gülüş, söyleyeceği şeyi söylemekten çekindiğini belli ediyordu.
Bunu özellikle yapıyor gibi bir hali vardı sanki…
“Analizci kesildin başımıza, kızcağız bişey söyleyecek sana, bön bön bakacağına bir tepki ver”
Kendimi toparlamaya çalışarak dikkatli bir dinleyici edasıyla gözlerimi açıp kaşlarımı kaldırdım.
Yüzüme koyduğum gülümseme huzursuzluğumu gizleyemeyecek kadar acemiceydi.
Neyse ki onun hali benden kötüydü de bunu fark edemedi…

Kan kırmızısı dudaklar ağır ağır kıpırdadı…
—Bir gün uzaklara gitsem ve dönmesem… Çok üzülür müsün?
“Abi iki hafta oldu tanışalı. Ne gitmesi ne uzakları, ne üzülmesi, ne alaka bu soru şimdi bu? Sor abi, nerden icap etti? ”
—Bu soruyu neden soruyorsun?
“Süper soru, seçenekleri söylüyorum: A) Bilmiyorum B) Öylesine sordum C)Hiç bir fikrim yok D) Hepsi E)Hiçbiri”
—Sordum işte, bi sebebi mi olmalı. Sen cevap ver, üzülür müsün gerçekten? Bu benim için çok önemli.
“Abi üzülürüm de kapansın konu. Diyeceğim ama, kapanmayacak sana söyleyeyim. Daha politik bişi bulmak lazım.
Yok daha anlamsız bir şey bulmak lazım. Hem önemli diyor hem de nedeni yok… Ben pes ediyorum.
Sen kalbin yok muş gibi cevap ver. Ben şurdan kendime bi çay alacağım
döndüğümde siz yeniden sessiz sessiz bakışıyor olun e mi?”

—Gitmeni istemediğimi biliyorsun. Sorunun cevabına gelince,
gittiğinde üzüleceğim ya da üzülmeyeceğim, bir tepkim olacak ama bunu sen asla öğrenemeyeceksin…
-----------

Tüm güzelliklerin bir gün biteceğini biz -zaten- biliyorduk kalbim.
Bunu da onlar öğrettiler.
Her şeye hazırlıklı olmayı öğrettiler.
Canım dediğinin canını olmadığını
Öyle göründüğünü, maskeleri, yalanları…
Ani gidişleri, kayboluşları,
Nedensiz ayrılıkları…
Bıçak sırtı sevdaları, kelebek gülüşleri...
Paranoya sevdaları, hepsini, hepsini öğrettiler.

Ama biz de boş durmadık.
Üzülmemeyi öğrendik, yıkılmamayı.
Düştüğümüzde kocaman gülücüklerle kalkmayı…
Varsa bir derdimiz birbirimizle konuşmayı.
Bizim bizden başka kimsemiz olmadığını.
Kimsenin bizim kadar sevemeyeceğini
-Ama birbirimizi sevdiğimizden fazla değil-

Böyle olmasını biz istemedik kalbim…
Derin yalnızlıkta bulduk biz kendimizi.
En siyah karanlıklarda fark ettik bunu,
Ağlamaktan kurumuş gözlerde,
Slow çaresizliklerde, bir cep telefonunun sessizliğinde.
Kırık bir aynada, cam kesikleriyle dolu bir elde,
Yarısı içilmiş bir çay bardağında,
Ağzına kadar dolu bir küllükte,
Doğum gününde alınmış sahipsiz bir hediyede,
Ve “neden, neden” soruları arasında öğrendik biz bunu.
Bir daha dedik.
Ardından baktığımız
Hiçbir çıkık elmacık kemiği,
Hiçbir kelebek gamze,
Ya da hiçbir kan kırmızısı dudak, üzemeyecekti bizi.

----------

ARA NOTLAR 1

Sen sigarayı hiç sevmedin kalbim...
Ben kokusuna bile tahammül edemezdim...
Biz ne zamandır kül tablalarını doldurur olduk?
Bu kötülüğü bizsiz onlar için mi sürdürüyoruz yoksa onlarsız zamanlar için mi?

---------

Biz acılarımızı hep tütüne sardık.
Öyle mi görünüyor dersin uzaktan.
Olmadığını bilirsin.
Biz güçlüyüz, biz zoruz kalbim.
Bizi yıkamazlar artık...
Sigara tefarruatt.
Sigara göz aldanması.
Biz küçük tesellilere hiç sarılmadık.
Ufak kavgalaın adamı olmadık.
Her düştüğümüzde almadık soluğu küf kokan meyhanelerde.
Kadehlerde teselli aramadık. orhan dinlemedik. müslümü sevmedik bile.
Kadere isyan etmedik.
Kaderimizi de birbirimizi sevdiğimiz gibi.
Kaderimizi de onları sevdiğimiz gibi sevdik.


devem edecek..

1 yorum:

  1. Başarılar dostum. Bzi yanılmadın daha dogrusu beni :)

    İleride iyi bir yazarın hayatında çektiği tüm zorluları şu an yaşadıgını gördüğüm için biliyorum ki iyi bir yazar olacaksın. Bazı kişilerin seni sevmemesi senin başarılı olduğunu gösterir. Bir de geçim derdi olmasa ekmek ne romantik gelirdi insana degil mi ? :)) anladın sen.

    YanıtlaSil