Karanlıkla Konuşmalar 2

Siyah geceyi bir kılıç gibi deliyordu hilal.
Yüreğimi delen paslı sözlerin gibi değil.
Pıtrak siluetli bulutlar kaplıyordu geceyi
Ruhumu kaplayan aymaz düşünceler gibi.
Soğuk rüzgar jilete çalarken yüzümde
Gök gürültüsüz yağmurun izi var gözümde
Bir ıslık mesafesinde mor ışıklı camın
Karaya çalan perdelerinde bir ölü gölgesi canım
Ne söyledim de astın gülkurusu yüzünü
Bir bakışınla astın çengele gülüşümü

Yar, sana verecek bir canım var bilirsin
Sevgimin yetmediği yerde alıverirsin

Hain dudaklardan duyduğunu benden mi sandın
Gözlerimde görmediğin yalan nasıl inadın
Daha kaç günüm dönecek geceye suskunluğunda
Ve kaç gece geçecek bu meskun adada
Susuşun bana mı, yoksa aldanmana mı?
Dilersen bırakıp gideyim sol yanımı
Ben Mecnun değilim, Ferhat’ı tanımadım
Şüphe edersen kalbine bak, orada yazılı adım.
Bir suçum yok mühletsiz ceza çekerim.
Pişman olacağını bilmesem çeker giderim.

Gece, serin bir sehere dönüyordu ufukta
Hilal, yarımaya devretti nöbeti, sen uykuda
Bu son sabah, gidişimi görmeyeceksin.
Bir iz bırakmayacağım, yerimi bilmeyeceksin.
Sabah baktığında, perdeni aralayıp, gizlice, usulca
Olmayacağım, her gece beklediğim ağacın altında
Sırtıma vurup suskunluğunu kaybolacağım.
Ardımdan çağırsan da artık duymayacağım.
Bilirim pişman olacaksın kanmalarına
Bir kuru tuzun olmayacak açtığın yaralarına.
Sen ağla benim için de, şarkımız çalınırken
Ve saklama yüzünü, utanma gözyaşlarını dökerken.
Elinde başka ne kaldı bu sevgiden.
Bir şey söyleyeceksen benim için o ağaca fısılda
Ve ağlayacaksan –o seni de dinler- git ona ağla

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder