Şifonyer

Sabah abimin Garfield esprisinden anlamalıydım (Kediler camın önünde takılıyor bu sabah) kahvaltı mönüsünde ciğer de olduğunu.
Henüz yeni kalkmış bünyelerde idrak kanalları tıkalı olabiliyor. Ya da nezle olduğumdan evdeki ciğer kokusunu alamamış da olabilirim.

Her iki ihtimalde de ciğer sevmediğim için, her sabah kahvaltı sofrasına gelen ama kızartma gibi daha cazip seçenekler karşısında bir gıdım bile tadılmadan -bir sonraki kahvaltıda yenebilme ümidiyle- tekrar dolaptaki muhkem köşelerine çekilen zeytin çikolata gibi tali yiyeceklerle idare etmek zorundaydım.

Bu yüzden kahvaltımı herkesten erken bitirip, çayımla birlikte balkonda sabah güneşinin keyfini sürmeye hazırlanıyordum ki içerdeki hararetli tartışma güneş ışıklarından daha çekici geldi. Zira annemle babamın klasik düellolarından biriydi ve bizim evde reytingi bi hayli yüksektir.

“Gündem ne” diye işaret ettim yengeme ama yengem duvar. Anlaşılan benim kaçırdığım anlarda hararet yükselmiş ve karı-koca dışında ağzını açanın kabahat sahibi olacağı sürece girilmiş.
Yani doğru zamanda gelmişim.
“İki çekmeceye o kadar para veremem” diye sessizliği ilk bozan babam oldu.
“iki çekmece?” diye abime “muhabbet ne?” göndermesi yaptım ama abim bekle gör bakışıyla benim gem vurulamaz merakımı 5 derece daha arttırmaktan başka bir şey yapmadı.
“Çekmece değil koca dolap” diye müdahale etti annem.
“Gardırop alsan anlarım ama n’apacaksın o çekmeceleri” diye üsteledi babam.
“Elbiseleriniz ortalıkta fink atıyor”
Annem bir tartışmada “fink” sözcüğünü kullandıysa aslında maçın galibi bellidir. O çekmeceler alınacak…
“Ne çekmecesi bu.” diyorum anneme.
Galibiyetin keyfiyle maçı yavaşlatarak, sakin sakin, “Elbiseleri koymak için” diyor.
“Şifonyer mi?”
“Hah, Şifonyer” diyor.

Babamın bana “gitti paracıklarımla, bittin sen” bakışını aynı anda nasıl attığını merak etmişimdir her zaman. Ama üzerinde durmuyorum zira annemin bana beğendiği kızı benim beğenmememin üzerinden henüz 3 gün geçmemişken ve daha akşam bu konuda hararetli bir tartışma yaşamışken annemle barış yapmak için bu şifonyerden daha iyi bir kurtarıcı olamaz. Babayımı ikna etmek görevini hemen üsleniyorum oracıkta.
“Baba” diyorum. “Böyle çekmecelere elbiselerin konacak, bir çekmeceye kazakların birine şalvarların birine donların, fanilaların falan…”
“Sedirin altındaki selelerin suyu mu çıktı” diyor. “Anan çekmece de olsa kapı arkalarına elbise asma adetinden vazgeçmez”
İşi makaraya sarmak tek çıkış yolumuz.
“Anne, diyorum. Sosyetik mi olacaksın, babama da bir röpdeşömber alalım tam olun bari”
“röp ne şember ne?” diyor annem.
Biz kahkahayı basıyoruz.

Ama hala babamın yüzündeki ifade tam değişmemiş. Bir küçük müdahale daha şart.
“Anne bu şifonyer kararını sonuna kadar destekliyorum. Ama mis gibi sedirleri kaldırp yerine koltuk alman konusunda hala babam gibi düşünüyorum”
Konu sedirdi çek yattı muhabbetine dönüyor.
Usul usul kaçacağım. Üzerimi değişip döndüğümde cezam babam tarafından çoktan kesilmiş olduğunu görüyorum.
“Hastaneye gidip şu ilaçları yazdır gel” diyor.
“Hay hay” diyorum.


!S!L!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder