Kişinin Hikayesi İsmiyle Başlar

İtiraf edeyim, çocuklara verilen isimler, daha doğrusu o ismin arkasındaki hikâye her zaman ilgimi çekmiştir.  Mesela bir defasında Ali Can LAKOT  ismine takılmışlığım bile vardır. Bir çocuğa Alican diye hitap edilmesi sempatik gelebilir ama koca adama hala Alican demek komik.  

Anne baba o sırada ne düşünüyorlardı, nereye gitmişti akılları, hangi çok çok çok büyük gerekçeyle çoğuna bu ismi verdi sorusunu manasızca sorduran isimler de var. Mesela ben “Pirinç” isimli bir teyze biliyorum. Bildiğin pirinç.  
Kiraz, limon, çilek, gibi bir sempatisi olan meyve sebze isimleri varda “enginar” hangi akla hizmet konulmuştur, çocuk büyüyünce bu isimle nasıl yaşar diye düşünülmemiş midir merak ederim?
Eskiden doğum kontrol müessesesinin, doğum kısmının gayet seriye bağlanmış şekilde uygulandığı ama kontrol kısmında fren sisteminin pek de çalışmadığı durumlar için  “Bu önlenemez yükselişe, bir dur diyelim artık” diye çocuğun ismini “dursun, yeter, durdu” koymalara doyamamalar varmış. Bir nebze bu kabullenilebilir bir durum. Zamanımızda gelişen teknoloji ve tıp sayesinde artık bu isimler tedavülden kalktı haliyle.
“Okşan” gibi benim burada yazarken bile “Hay sizin gibi anne/babayı Allah bildiği gibi yapsın” diyesim geldiği isimleri hangi kategoriye koymak lazım,  karar veremiyor insan. Hiç duymadım ama nüfus kayıtlarında olduğunu okuduğum “Jandarma” isminin de hikâyesini bilmek isterdim açıkçası.
Bizim oralarda “Savcı” isimli bir amca var. Bu ismin hikâyesi şimdilerde dizilerden etkilenip çocuğa dizi kahramanının isminin verilmesine benziyor. Yalnız burada küçük, hikayeyi  güzelleştiren bir detay var. Efendim, bir zamanlar köyün birine bir savcı gelir. Savcı bildiğiniz karizmanın insan suretine bürünmüş hali, üstelik de oralarda kral mesabesinde bir etkisi var. Savcı bey ismi köyde yankılanırken, o sırada oğlu olan bir vatandaş bu yürüyen karizmadan etkilenir ve çocuğuna Savcı ismini koyar. Babanın bilmediği ise “savcı” bir erkek ismi değil unvandır.
Bazıları kendi hikayesini kendisi yazar. Anadolu’nun bir köyünde kırklı yaşlarda 4 kişinin isminin Torun olduğunu öğrenmiştim. O dönemin modası olmalıydı bu isim. Ama içlerinde biri vardı ki onun ismi kadar lakabı da ilginçti: Şöyle böyle Torun. “Koskoca adama şöyle böyle denir mi? Ayıp değil mi?” diye saf saf sordum. Meğerse kazın ayağı öyle değilmiş. Bu Torun Amca, bir işi mutlaka yapacağına dair köylüyle iddialaşır, öyle hırs yapar ki ortaya kendi ismini koyar: “Bunu yapmazsam bana da Şöyle Böyle Torun desinler” der. Zaman gelir o iş olmaz. Ve tahmin ettiğiniz gibi, amcanın artık bir lakabı vardır.
Zaman artık eski zamanlara benzemiyor. Anne babalar çocuk daha doğmadan hatta bazıları işi abartıp temel atma çalışmalarından ya da evlenmeden önce bile çocuğun ismini belirleyebiliyor. Bu önceden isim belirleme olayı her zaman iyi sonuçlar doğurmuyor oysa.


Uzaktan bir tanıdık karısının ikinci çocuğa hamile olduğu müjdesiyle tatlı bir uykuya dalmışken rüyasında Ak Sakallı Dede’yi görür. Artık nasıl bir beklentidir  ne önlenemez bir istektir bilinmez ama rüyasına giren Ak Sakallı Dede ilk çocuğu kız olan ve ikincisinin oğlan olmasını bekleyen arkadaşa günün ikinci güzel haberini rüyasında verir. “Bir oğlun olacak oğul” der.  Bu sevinçle uyanan arkadaş, yemez içmez tüm çocuk isimlerini kitaplardan internetten tarar günlerce isim arar. Ve sonunda bulur da.
Fakat, iki ay sonra çocuğun cinsiyetini bir de Ultrason Dede’den öğrenmek isteyen baba eşini alıp hastaneye gittiğinde Ak Sakallı Dede’nin kendisini fena halde kandırdığını öğrenir. Bebek kız doğacaktır. İnsan bu hikayeden sonra Ak Sakallı Dede’ye de inanamayacaksa batsın bu dünya diyesi geliyor.
Efendim siz siz olun doğmamış bebeye don biçerken pardon isim koyarken bir kez daha düşünün. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder