Yolda Arıza Çocuk Halleri


Sabah Osmaniye’den İskenderun’a geçeceğim.
Minibüs henüz boş.
Tekerin üzerine gelmeyecek tek koltuklardan birini seçiyorum. Sabah erken kalkarak kaybettiğim bir saatlik uyku istihkakımı bu 1.5 saatlik yolda doldurmam lazım. Kimse rahatsız etmesin istiyorum. 
Ne mümkün.
Yollarda en çekilmez şey nedir derseniz hiç tereddütsüz huysuz çocuklardır, derim.
İşte onlardan biri annesiyle içeri dalıyor.  Sinirli suratı ve aldırmaz hali benim uyku programımı ertelemem için yeterli neden değil.
Annesinin oturduğu koltuğun yanındaki koltuğa kendinden emin pozlarda bir güzel yerleşiyor.  Seçimde yüzde 10 barajı yüzünden bağımsızdan seçilmiş vekillerin “Al işte buradayım ahanda bu koltuk benim” mesajı içeren koltuk pozunun iki beden üzerini düşünün siz. Demirel bile öyle kaykılmadı henüz hiçbir koltuğa.
Çocuk koltuğuyla duygusal bağlar kurarken, ben de sabah telefonun sesiyle bölünen o güzel rüyanın devam filmini izleyebilme umuduyla başımı koltuğa usulca bırakıyorum.  Bir süre sonra artık uyumaya hazırım.

Tam gözlerimi kapanmaya razı etmiş ve uykuyla aramada birkaç saniyelik zaman kalmışken birden “haayır” sesiyle kendime geliyorum.

Durum şu: Minibüs neredeyse dolmuş. Yani çocuğun oturduğu koltuk ve onun karşısında duran tabureyi saymazsak.
Yaşlı bir teyze ve o teyzenin peşinden hiç ayrılmayan bir amca –ki kesin kocasıdır-  minibüse binmiş oturacak yer telaşındalar.
Amcayı tabureye yerleştiren teyze kendine daha iyi bir mekân arıyor ki bunu bulması pek uzun sürmüyor. Çocuğun oturduğu koltuk kolay bir hedef onun için. Minibüs şoförü de koltuğa para vermeyecek bir çocuktansa koltuğun parasını fazlasıyla hak edeceği bir müşteriyi tercih eder bir bakışla teyzeye yol gösteriyor.
Anne minibüs baskısına maruz kalmamak için çocuğa, “oraya teyzen oturacak sen gel kucağıma otur” diyor.  Teyzenin kendine boş bir koltuk bulma operasyonu tıkır tıkır işlemeye başlıyor.
Ama herkesin göz ardı ettiği bir gerçek var; ufaklık iflah olmaz bir arıza çocuk çıkıyor.
Çocuk koltuktan kalkmak istemiyor. Annesi orantılı güç kullanıp çekip alıyor çocuğu kucağına.
Ama çocuğun koltuk sevdası bitecek gibi değil.
“Ben koltuğa oturacağım” diye annesinin kucağında patırdıyor.
Anni önce güzellikle durumu izah ediyor, demek isterdim ama belli ki çocuk o güzellikle izah aşamasını çoktan aşmış tehditle sindirme döneminde.
Hem de ne tehdit. Çocukların bir numaralı kabusu iğne. 
-Sus artık yoksa iğne geliyor ha!
Ama o da ne? Çocuk bu tehdidi pek de aldırış etmiyor. Bağırma ve tepinmeleriyle minibüsü ayağa kaldırmaya devam ediyor.
Belli ki zamanında kaç defa haylazlıkları karşısında benzer tehditler almış ve bunların gerçekleşmediğini görünce artık bu tehdidi de pek umursamamaya başlamış.
Arsızlığın son noktası neredeyse.
Anne bakıyor kendi tehdidi bir işe yaramayacak yeni stratejik ortak arıyor: “Teyze iğneci, susmazsan sana iğne vuracak” diye işkembeden tehdit yolluyor.
Koltuğa oturmanın keyfiyle “İğne çantamda” diye annenin yanında saf tutuyor teyze.
Çocuk “Vız gelir tırıs gider sizin tehdidiniz” kıvamında “koltuğa oturacağım” nidalarıyla kutsal direnişine devam ediyor.
Anne elindeki son kozu oynuyor. “Amca sana iğne vuracak.”
Sağlık bakanlığı sokakta iğne falan mı dağıtıyor. Ne mendebur bir iğneymiş herkeste de var.

Amca yani teyzenin taburedeki kocası bu savaşta annenin yanında olmak istemiyor.
Onun bu krizi atlatmak için daha barışçıl bir çözümü var.
Ya da daha stratejik diyelim.
“Gel buraya otur” diyor, ikili taburenin yanındaki boşluğu göstererek.
Çocuk bir teyzenin koltuğuna bakıyor bir tabureye.
Alternatif bir koltuk onun isteğini karşılasa da amacına ters.
Bu yüzden mecburen yenilgiyi kabul ediyor ama…
“Hayır” diyor.
Son tercih annenin kucağında kalmak.

Benim uyku mu? O gürültüde bir yerlere kaçtı ve yolun sonuna kadar bir daha uğramadı…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder